Şebnem Ferah'la Müzik Üzerine |
Sabah Gazetesi'nde 22 Temmuz 1999'da çıkan bir röportajından... Anladım "Müzik" Gibisi Yok Müzik, onun için hapşırmak gibi bir şey, bir kez geldi mi, tutmak mümkün değil! Üç yıldan sonra "artık kısa cümleler kurarak" müzik piyasasına dönüş yapan Şebnem Ferah ile en sevdiği mekân olan Karma Müzik Stüdyosu'nda, bu kez uzun cümleler kurarak görüştük. "Ben albüm yapacağım diye şarkı yazmıyorum, şarkı yazdığım için albüm yapıyorum," diyen birisi başka nerede olabilirdi zaten... Şebnem Ferah'la görüşmeden önce yazacak çok fazla şeyim vardı. Farklıydı, marjinaldi, popçu furyasının rock'çısıydı, şirindi, güzeldi... Ama yeni albümünün adının aksine "uzun cümleler kurduğumuz" sohbetimiz esnasında, bildiklerimden yola çıkarak yazacaklarımın ne kadar azaldığını farkettim. Bir de öğrendiğim yeni şeylerden dolayı onu anlatmak isteğimin, onunla konuştuklarımı paylaşmak isteğimin ne kadar arttığını... Müzik hapşırmak gibi, gelince tutamıyorum En çok bulunduğu ve artık hâliyle en sevdiği mekânlardan biri olan Karma Müzik'in stüdyosunda görüştüğümüz Şebnem Ferah için burası artık ikinci bir ev. Şebnem, çok sevdiği, müzik ile içiçe olabildiği, dilediğinde çalışıp, kayıt yaptığı ve bu arada Boğaz'ın o eşsiz manzarasını içine sindirebildiği stüdyoda, kendini son derece rahat hissettiğini söylüyor. * Yeni bir albüm yapmak için neden üç yıl bekledin? Uzun süre dinlenebilecek ve tamamı hikâye gibi olan albüm yapmaya dikkat ediyorum. Şu an Türkiye'de her şeyin çok hızlı değiştiğini biliyorum. Ama bir şekilde zaten kendimi geçimişimden aldığım tecrübelerim ve yapmak istediklerimle bunun dışında tutuyorum. Ben bundan 10 yıl sonra da insanların birden aklına gelip, dinleyebilecekleri albümler yapmaya çalışıyorum. Müziği, kendim çok tatmin olduğum için yapıyorum. Benim için albüm çıkarmak ondan sonraki aşama... Ve eğer yaptığım şarkıları bir albüm hâline getiriyorsam, bunun tek açıklaması var; insanlarla yaptığım şeyi paylaşmak. Dolayısıyla da üç kişiyle de paylaşsam, 300 bin kişiyle de paylaşsam önemli olan o ilişkinin, paylaşımın ne kadar samimi ve gerçek olduğu... Bunlar hayatımda önemli... * Yeni albümünde bazı farklılıklar var tabii, ama dinleyince; "Tamam bu Şebnem Ferah" diyorsun... Bu albümde sözlerde farklılık var. Birinci kaset ile ikinci kaset arasındaki dönemde kendimi değiştirmeye çalıştım ama değişiklik benim için çok önemli değil açıkçası. Yakınında olduğum müzik yıllardır bu... Ben bu konuda o kadar dürüst olmaya gayret ediyorum, içimden ne çıkıyorsa, onu şekillendirmeye çalışıyorum. Özellikle beste yaparken oturmuş olduğunu düşündüğüm bazı özelliklerim var, onlar ortaya çıkıyor. Neticede ilk albümden bu yana üç yıl geçti. Kişiliğine de bir şeyler yansıyor, müziğe bakış açına da yansıyor ve bunlar yaptıklarına da yansıyor. Mesela bu albümde daha sade bir alt yapı var. * Müzik sana ne ifade ediyor? Müzik benim için bir proje değil, dolayısıyla da; "Şöyle değişik bir şey yapsam iyi olur mu?" ya da; "Onun içine şöyle bir şey oturtursak daha iyi olur," gibi şeyler düşünmüyorum. Tamamen kalbimden geçtiği gibi müzik yapıyorum. Kafamda bir hikâye oluyor ve onu 10 parçaya yaymaya çalışıyorum. Ama bunu içimden gelmediği şekilde değil de kendime zaman tanıyarak yapıyorum. Beynim ve kalbim paralel çalıştığı zamanlarda dışa vuruyorum. * Özel yaşantında neleri yapmaktan zevk alıyorsun, neleri seviyorsun? Beni ilkokulu bitirdikten sonra yatılı okula gittim. Dolayısıyla 12 yaşından beri -her ne kadar ailemle ilişkilerim çok çok iyi olsa da- fikir bazında kendi kararlarımı kendim alarak yaşadım. Çok uzun süredir yalnız yaşıyorum ve yalnız yaşamayı seviyorum. Kendime yalnızken de tatmin olabileceğim bir hayat kurmaya çalıştım. Evde vakit geçirmeyi çok seviyorum. Okumayı, yazmayı, çizmeyi, film seyretmeyi çok seviyorum. Sosyal hayatı, dolayısıyla arkadaşlarımla birlikte olmayı da çok seviyorum. Ama onlarla da genelde ya kendi evimde, ya da onların evinde birlikte oluyorum. Play station oynamaya da bayılıyorum. Hayattan zevk almak için, neler beni mutlu ediyorsa, hepsini yapıyorum. Kendime düşünmek için çok vakit ayırırım. Şahane dostlarım var * Kendine ayırdığın vakitlerde neler yapıyorsun? İnsanın uyandığında bir 10 dakika olsun kendisini boş bırakabilmesinin yararına inanıyorum. Ben bunu hayatımın bir parçası yaptım ve bu şekilde yaşamaktan çok mutluyum. Bu beni besliyor. Gördüğüm, gözlemlediğim, duyduğum her şeyi bu sayede kafamda bir yerlere oturtabiliyorum. * Ya insanlar? Şahane arkadaşlarım var, onlarla vakit geçirmeyi seviyorum ve insanların ağzından çıkan her kelimeyi mutlaka değerlendiriyorum. Çünkü yaşamın başka açılarını da keşfetmek ve onların bakış açısından da bakabilmek çok hoşuma gidiyor ve bu yaptığım şeye de yansıyor. Her şeyi kendi bulunduğum yerden görmeyi değil, başkalarının da bulunduğu yerlerden nasıl göründüğüne bakmayı seviyorum. Hayatı yalnız yaşıyorsam da paylaşmayı seviyorum. Zaten bu şekilde de besleniyorum. İnsan 27 yaşına geldiğinde zaten kendine birlikte olmaktan mutlu olacağı bir çevre seçmiş oluyor ve zaman içinde her şey doğru şekilde çalışmaya başlıyor. * Tanınmışlık seni kısıtlamıyor mu? İçimden geldiği gibi yaşamaya ve istemediğim şeylerin bir parçası olmamaya gayret sarfediyorum. Bir şeylere kapılıp, onların beni sürüklemesi, hiçbir zaman benim yaşam tarzıma yakın bir şey olmadı. Türkiye'de medyatik olmakla başarılı olmak karışıyor. * Sen pek medyatik değilsin... Beni dinleyenlerle aramızdaki en büyük bağın konserler ve albüm olmasını istiyorum. Her gün gazetede benim kiminle, ne yaptığımı bilmeleri bana laçka geliyor. Ben de kendimi her gün gazete ve dergilerde görsem, durup bir; "Ben ne yapıyorum?" diye düşünürüm. * Seni mutlu eden şeyler neler? Çok küçük şeyler beni mutlu edebiliyor. Mesela hiç yemek yapmam ama arkadaşlarım geleceği zaman onlara yemekler yapıp, ağırlamak hoşuma gidiyor. Bazen iki ay boyunca canım hayatımı bu şekilde yaşamak istiyor, böyle yaşıyorum. Bazen canım iki hafta tatile çıkmak istiyor, imkânlarım el veriyorsa tatile çıkıyorum. Bazen de canım eve hiç gelmek istemiyor, gezip tozmak istiyor. Kendimi dinliyorum. Neye ihtiyacım varsa onu yapıyorum. Tamam ev ortamını tercih ediyorum, ama içimden gelenlere kulağımı kapatmıyorum. * Nasıl mekânlardan hoşlanıyorsun; kalabalık mı, sakin mi? Öyle belli bir mekânım yok; "Çok seviyorum," diyebileceğim. Adını hiç duymadığım bir yere arkadaşlarımla gidip, orada eğleniyorsam, orası benim hafızama güzel bir yer olarak kazınıyor. Aslında mekânın hiçbir önemi yok, birlikte olduğum insanlar sayesinde her yerde mutlu olabiliyorum. Son zamanlarda en mutlu olduğum anlar, doğayla başbaşa olduğum, suyun tenime dokunduğu, toprağa bastığım anlar oluyor. * Şehir insanı sendromu mu?.. Doğru galiba... Şehirde o kadar hızlı yaşıyoruz ki, bunlara daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Eskiden farketmiyordum, kuma ayağımı bastığım zaman, ne kadar rahatladığımı. Bir de beni en çok mutlu ve motive eden şey, başarı. Başarılı olduğum zaman, problem olarak neyle uğraşıyorsam, onu çözer ve arkaya atarım. * Hayata çok yapıcı yaklaşıyorsun; nedir sırrı bunun? Hayatta her şey; iyi de, kötü de denge içinde. Bazen üst üste iyi şeyler olurken, bazen de kötü şeyler oluyor. Bunlar hep var, bunlara rağmen mutlu olmayı öğrenmek, zaman isteyen bir iş. Bunu ben yavaş yavaş öğrendim. Hayatımda çok ciddi bir problem yaşadığım zaman bile onu kabul edip, içimden geldiği gibi davranmaya, bir şeylerden zevk almaya devam ediyorum. Her şeyden mutlu olabiliyor, kırılabiliyorum... İkisinin arasında uzun, hızlı yolculuklar yaşıyorsun.... Safları enayi sayıyorlar * Takıntıların var mı? İşim konusunda acayip titizim. Bir şeyler ters gidiyorsa uyku uyuyamam, en titiz ve takıntılı olduğum şey, yine müzik. Çünkü ben onu çok bireysel bir şekilde paylaştığımı düşünüyorum. Bütün çıplaklığımla kalbimi açıyorum. Hayatlarının her bölümünü açan insanlar bunun böyle olacağını savunabilirler. Ben kendi sözünü ve bestesini yapan bir kişi olarak bütün kalbimdekileri hiç tereddüt etmeden insanlarla paylaşmak üzere açığa çıkarıyorum. Bu benim bu konuda çok hassas olmam için yeterli bir neden. Yaptığım işin bir şekilde, azıcık da olsa samimiyetini yitirtecek, içtenliğini safdışı bırakabilecek herhangi bir şeyi olduğu zaman çok takıyorum. * Çok içten davranıyorsun; bunun zararını görmüyor musun? Türkiye'deki ahlâki çöküntü beni çok yıpratıyor. Kimi zaman her şeyin bitme noktasına geldiğini düşünüyorum. Biri saf olduğu zaman, enayi insan oluyor. İnsanlar ne kadar kısa vadeli planlar yapıp, köşeyi dönmeye çalışırlarsa o kadar başarılı oluyorlar. Bunları hayatına dahil etmeden ama bir açıdan da gerçekçi gözünü kaybetmeden, diğer taraftan, hayalgücünle hayatını birleştirerek, bir şeyler üretmeye çalışarak yaşamaya kalktığın zaman, zaten hayat çok problematik bir hâle bürünüyor. Bütün bunlara rağmen bir şeylerden zevk almaya ve bir şeyleri kucaklamaya çalışmak, iste ya da isteme seni takıntılı bir insan hâline getiriyor. Ben de takıntılı bir insan oldum. * Şarkılarda kendini anlatmak da günlük yazmak gibi bir şey. Ama insan günlüğü okunduğu zaman kendini çıplak gibi hisseder ve okunacağını bildiği zaman doğallıktan uzaklaşır. Sen bunu nasıl başarıyorsun? Bu çok garip ve tanımlaması olmayan bir şey... Senin bir şeyler düşünerek yazdığın bir şeye dinleyenler çok farklı bir anlam yükleyebiliyor. Sen ne anlatmaya çalışırsan çalış, ben ne kadar anlayabiliyorsam o kadar anlamlı oluyor. Kişi, ne anlamak istiyorsa, onu anlıyor... Aynı duygu, habersiz değil, sen onu okunması için yapıyorsun. Bu hastalık gibi bir şey. |